Aldatmak denildiğinde günlük hayatımızda ilk aklımıza gelen durumlardan biri eşlerin birbirine sadakatsizliği, ihaneti olsa da, kelimenin anlamını incelediğimizde daha üst sıralarda ortaya çıkan durum “bir şeyin görünürdeki durumu ve o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek” olarak yer alıyor.
Bu bağlamda günümüz toplumlarında sosyal medya paylaşımları bu tanıma oldukça uygun sayılabilir. Mankenlik mesleği yapanların bazı zayıflama çaylarının reklamını yapmaları ve bu çayların zararlı olabileceğinin ortaya çıkması, takipçi sayısı fazla olan bazı annelerin çocuk istismarına sebep olabilecek düzeyde çocuklarını teşhir ederek takipçi ve böylece para kazanma çabaları, mesleği olmadığı halde o konuda uzmanmış gibi yorum yapan kişiler ve böylece yanlış bilgiye maruz kalmış onlarca insanı kandırmaları gibi sayısız örnek verebiliriz. Sonuçta kişi kendisini takip edeni aldatmış ve zamanla bu aldatma ile maddi ya da manevi bir kazanç elde etmiş olmuyor mu? Aslında bu kişiler çoğu zaman başkalarını aldattıkları kadar, illüzyon olarak kendi tasarladıkları dünyalarında kendilerini de kandırmış olmuyorlar mı? Kendilerini başkalarının gözünde yarattıkları bir gerçeklikte seyretme çabasında gerçek benliklerinden uzaklaşmıyorlar mı? Örneğin, bu uzaklaşmanın sonucunda yine gerçek kendiliklerine ulaşmak için sosyal medyada tanıtımı yapılmış kişisel gelişim kitaplarına başvurup zamanla kendileri de benzeri kitapları yazıp sonsuz bir aldatma döngüsünde boğuşmuyorlar mı?
Kısacası, sosyal medya üzerinden insanların kendilik nesneleri ile ilgili farklı senaryolar oluşturabildikleri böylece kendisini takip eden kişileri aldattıkları/hakikati çarpıttıkları/yanlış bir kanı uyandırdıkları rahatlıkla söylenebilir. Gerçeklikten farklı bu senaryoyu oluşturma sebepleri arasında kişinin ideal benliğine ulaşamadığı için hissettiği utanç ve içsel baskılar, narsisistik eğilimleri, kendi eksikliği ya da kusuru olarak gördüğü şeyleri onay alma ya da beğeni sayılarıyla telafi etme arzusu, maddi bir kazanç elde etmek için kasıtlı olarak çarpıtmalar yapması gibi durumlar sayılabilir.
Kişilerin sosyal medya üzerinden kendilerini ve başkalarını aldatma durumuna gelişimleri ya da hakikati veya yalanı söylemek konusundaki eğilimleri çocukluktan itibaren ahlaki gelişim aşamalarında nasıl ilerlediklerinin bir sonucudur. Eğer çocuğun ebeveyni çocuğun güvenini her daim boşa çıkarıyorsa, başkalarıyla etkileşiminde ikiyüzlü davranıyor ve çocuk bu durumu gözlemliyorsa, cezadan kaçındığı sürece ödüle giden her yolun mubah olduğunu gösteriyorsa, sevgi yerine nefret doluysa; çocuğun da yalan söyleme ve aldatma kapasitesinin gelişebileceğini söyleyebiliriz (Akhtar, 2017). Peki, sizce sosyal medya üzerinden kendilik nesnesini beslemeye çalışan, çocuğuyla “–mış gibi yaptığı” aktiviteleri gerçekmiş gibi sergileyen, sevgisini sosyal medya üzerinden başkalarının onayına sunan ama içtenlikle çocuğuna hissettiremeyen ebeveynlerin çocuklarını nasıl bir gelişim süreci ve gelecek bekliyor?
Gelecek ile ilgili öngörülerimizi günümüz sosyal medya kullanımı ile ilgili yapılan araştırmaların sonuçlarından çıkarabiliriz. 1 milyardan fazla kullanıcısı olan Facebook ile ilgili yapılan psikoloji araştırmalarında, kullanıcıların başkalarının kendilerinden daha mutlu olduklarını düşündükleri için kıskançlık hissettikleri, sosyal medyadan uzak kaldıklarında hissettikleri yoksunluğun alkol ve tütünden daha fazla olduğu, narsisistik özelliklerini artırdığı, antisosyal davranış eğilimlerini etkilediği, sosyal çevre ile etkileşim yerine daha pasif ve tüketen bir konuma sürüklendikleri, kendilik obsesyonları ile ilgili kültürel bir ayna olarak algıladıkları, kaygı ve stres seviyelerini artırdığı halde önemli bir şey kaçırmamak adına kullanmaya devam ettikleri belirtilmiştir (Williams, 2018). Özellikle Instagram kullanıcısı olan genç yetişkin grubunun beden algıları ile ilgili yoğun olarak kaygı yaşadıkları, ruh sağlıklarının aldıkları beğeni sayısından etkilendiği bulunmuştur.
Geleceğin yetişkinlerini sosyal medyadan uzaklaştırmanın bir çözüm olmayacağını öngörebiliriz. Sanırım çocuklara ve sosyal medya kullanımından etkilenen çoğu yetişkine de verilmesi gereken mesaj kendileriyle ilgili olumlu olarak ne gördüklerine ve kendilerine ilişkin neleri geliştirmek istediklerine odaklanmaları, bunu başkalarını kıyaslayarak veya kendilerini ya da başkalarını aldatarak ideal benliklerine ulaşma çabasıyla yapmamaları gerektiğidir. Peki, sosyal medyanın da aracı olduğu kendini başkalarıyla kıyaslama durumu ne gibi bir endişenin sonucudur? Alain de Botton’a göre (2004) çağımızda yeterince çabalarsak hayallerimizde istediğimiz her şeye ulaşabileceğimize dair bir düşünce sistemi ve başkalarının yaşadığı ideal bir hayat tarzının kitle iletişim araçlarıyla her an bize sunulması ile “olabileceğimizle o anda olduğumuz arasında aşılamaz mesafenin doğurduğu sonu gelmez bir endişe yakamızı bırakmaz olmuştur artık”. Sosyal medyada görülen ideal benliğe yakın temsillerin illüzyon görüntüleri, kişide gerçek benliğiyle tutarsızlık hissi yaratarak büyük bir endişe ortaya çıkarmaktadır.
Obsesif bir şekilde hayatlarını paylaşarak doyuma ulaşmaya çalışan teşhirci kişilerin röntgencileri olup, gerçekçi olmayan bir benlik geliştirmeye çalışmak yerine, her bireyin özünde var olan ve kendisine fırsat verdikçe yeteneklerini ortaya çıkararak kendini gerçekleştirebileceği ve hayatından doyum alabileceği gerçek bir “ben” ortaya çıkarmak da mümkün. Yeter ki kişi etrafında dönen ve onu aldatmaya meyilli sahte dünyanın farkında olsun.

Kaynaklar
Akhtar, S. (2017). Acının kaynakları: Korku, açgözlülük, suçluluk, kandırma, ihanet ve intikam. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
de Botton, A. (2004). Statü endişesi. İstanbul: Sel Yayıncılık.
Williams, R. (2014). How facebook can amplify low self-esteem, narcissism and anxiety. 22.11.18, https://raywilliams.ca/how-facebook-can-amplify-low-self-esteem-narcissism-and-anxiety/

Sosyal Medya ile Aldatmaca

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir