Çevremdeki kişilerle ve görüşme yaptığım danışanlarımla çoğu zaman o kişi için mutluluğa giden yolun neler olduğunu ele alıyoruz. Örneğin istediği gibi iş ya da eş sahibi olduğunda, çocuğu istediği bir başarıyı yakaladığında, ev aldığında ya da arabasını yenilediğinde mutlu olacağını varsayıyor. Sonra arzu ettiği mutluluğa sebep olacak olay gerçekleştiğinde, kişi sahip olduğu bu duygunun tadına kısa bir süre varabiliyor ve bu duygu etkisini hızla yitiriyor. Mutluluk bir nevi psikoaktif bir madde gibi, aldıkça tolerans gelişiyor, yeni bir hedefe daha çok ihtiyaç duyuluyor ama bu hedefe daha da zor ulaşılıyor. Çalışmalar gösterdi ki her bireyin mutluluk seviyesi belli bir noktada sabitleniyor (Lucas, 2007). Çok uzun süre mutlu olacakları varsayılan milli piyango bileti kazanan bireylerin bile bir sonraki yıl, aynı mutluluk seviyesine döndükleri belirtiliyor. Sosyoekonomik düzeyi ne olursa olsun kültürler arası çalışmalarda ise mutluluk seviyeleri arasında anlamlı bir fark gözlenmiyor.
Harvard Üniversitesi’nde 75 yıl boyunca sürdürülen boylamsal bir çalışma insanı mutluluğa götüren faktörlerin neler olduğunu inceliyor ve sonunda insanı mutluluğa götürenin yakın aile bağları, iyi insan ilişkileri olduğu ortaya çıkıyor. Yalnızlığın ise insanı ölüme sürüklediği belirtiliyor (Waldinger, 2015). Sanıyorum ki insanları, yakın ilişkilere ulaştıran en önemli kaynaklardan biri “empati”. Yalnızlığa ve bu sebeple kısa vadede ölüme sürükleyen ise empati becerisinin gelişmemesi.
İnsanlarda empati becerisi, son yıllarda ayna nöron çalışmaları ile de ilişkilendirildi. Karşımızdaki kişi kahkaha krizine girdiğinde sebebini bilmesek bile ona eşlik etmemizin, zor bir olayı ağlayarak anlatan bir kişiyi dinlerken gözlerimizin dolmasının, acı çeken bir canlıyı gördüğümüzde acı çekmemizin hatta esneyen birini görünce esnemeye başlamamızın ayna nöronlar aracılığı ile olduğu öne sürüldü. Bazı canlı türlerinde belirlenen ayna nöronlar, insanın da karşısındaki kişinin hareketlerinden ve duygu durumundan etkilenebildiğini, onun yaşadıklarını böylece anlayabildiğini ortaya koydu (Winerman, 2005).
Peki, sizce türümüz ayna nöron donanımına sahip olsa da kullanıyor, bu becerisine sahip çıkıyor mu? Yoksa empatiden yoksun insanlar olmaya doğru evrimimizi devam mı ettiriyoruz?
Empati, kendini anlama ve başkalarını anlama becerisi oldukça erken yaşlarda gelişmeye başlıyor. Bir annenin ya da çocuk ile ilgilenen kişinin çocuğu aynalaması (belki de ayna nöronu olması) ile empatinin temelleri atılıyor. Anlaşıldığını hisseden, temel güven ihtiyacı karşılanan, içindeki saldırgan dürtülerin bile sevgi ile kapsandığını anlayan bebek, kendi benliğinin ve duygu durumunun farkında oldukça ve anlaşıldıkça başkalarını da algılayabilen bir birey oluyor.
Bu noktada aynalanmamış, ayna nöronlarının bir beceri olarak kullanılabilmesi için sağlam bir temeli olmamış kişi kendini ve başkalarını anlamaya, empati kurmaya yönelmediği için mutluluğa değil acının kaynaklarına yöneliyor. Salman Akhtar, acının kaynaklarından açgözlülük, korku ve suçluluğu kişinin kendi içinde çektiği acı ile kandırma, ihanet ve intikamı ise başkalarına acı çektirme arzusu ile ilişkilendiriyor (2017). Zamanında empati kurulmamış birey kendisini açgözlülük, korku ve suçluluk ile cezalandırırken; çevresindekileri kandırarak, ihanet ederek ve intikam duygularıyla yaklaşarak başkalarına empatik olmaktan uzaklaşıp, kendisine de içsel sıkıntılar yaratıyor.
Empatiden uzak, sessizce kendisine ve çevresine kötülük yapan, mutluluktan uzak insanlar maalesef hepimizin hayatındalar. Sahte ifadelerle içinde yaşatmadığı sevgiyi size duyduğunu söyleyenler, romantik ilişkilerde ve iş ilişkilerinde aldatanlar, iş hayatında rakibiniz olup arkanızdan iş çevirip yüzünüze gülenler, sosyal hayatını renklendirmek ve ilgi çekebilmek için sizinle yaşadığı gerçeklikleri çarpıtanlar, güveninize ihanet edenler, buluşmalara katılacaklarını söyleyip her zaman bir bahane bulup gelmeyenler, yaşadığı acıların acısını çıkarmak için aynı zorlukları size yaşatanlar, arkanızdan konuşup sizi kötüleyenler… Onlarla tanıştınız, iletişime geçtiniz değil mi? Size neler yaşattılar, haksız yere nelere sebep oldular? Peki zor olan soru şu: Siz onlara empati ile yaklaşabildiniz mi? Anlayabildiniz mi? Kendi bulunduğunuz noktadan size zorlukları yaşatanları anlamak çok zor hele de sizi anlamamış birini. Ancak eminim ki empatiyi, kendisine empatik olan kişiye yaptığı kadar, onu zorlayan insanlara da yapan kişi, daha da mutlu bir hayat sürer. Acıya acıyla, kötülüğe kötülükle cevap vermez.
Bu zorlukları yaşatanlara nasıl empatik yaklaşılabilir ki, diyenler için. Bahsettiğimiz kişiler doğuştan yalancı, ihanet eden, insanları kandırıp acı çektirmek isteyen, kötü niyetlerle donanmış bir şekilde dünyaya gelmediler. Güvenlerini her zaman boşa çıkaran, onlara yalan söyleyen, acı çektiren, aşırı kontrolcü ya da ilgisiz, ikiyüzlü/dürüst olmayan, umutlarını her zaman boşa çıkaran, zalim, sevgi ve ilgi vermekten yoksun ya da aşağılayan, kısacası temelde empati becerisi olmayan ebeveynleri vardı. Bilmedikleri ve aynalanmadıkları için, ayna nöronlarını aktif hale getiremediler. Onların ebeveynlerinin de ailelerinde bu döngü vardı. Sanırım acı dolu döngüleri yıkmanın, iyi hissetmenin ve mutlu olmanın, iyi gelen ilişkiler kurmanın yolu zorlu kişilere de olsa empati kurabilmekten geçiyor. Böylece türümüz empatiden uzak bir şekilde yaşamaya devam etmeyecek, kişiler arası ilişkilere huzur geldiği kadar, empatiden yoksun olan liderlerin sebep olduğu yoksulluk, kıtlık, savaş ve kayıplar da son bulacak. Kim bilir belki bir gün…
Kaynaklar
Lucas, R. E. (2007). Adaptation and the set-point model of subjective well-being: Does happiness change after major life events?. Current Directions in Psychological Science, 16(2), 75-79.
Salman, A. (2017). Acının Kaynakları: Korku, Açgözlülük, Suçluluk, Kandırma, İhanet ve İntikam. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Waldinger, R. (2015). Hayatı güzelleştiren şey nedir? En uzun süreli mutluluk araştırmasından dersler. Erişim tarihi: 29.05.18, https://www.ted.com/talks/robert_waldinger_what_makes_a_good_life_lessons_from_the_longest_study_on_happiness?language=tr.
Winerman, L. (2005). The mind’s mirror. Monitor on Psychology, 36(9), 48-49.