(Psikeart Dergisi, Kasım-Aralık, 2017)

Sadizm, kişinin başkasına acı çektirerek haz almasıdır. Sadistik kişilik bozukluğunda sadist kişi, ikili ilişkilerinde kendini iyi hissetmek için şiddet uygular, bu şiddet fiziksel olabileceği gibi duygusal da olabilir. Sadist başkalarına acı çektirmekten keyif alır, ötekini diğer insanların gözünde küçük düşürür, kontrolü altındaki kişiyi sert bir disipline maruz bırakır. Son yıllarda sadistik kişilik bozukluğu kadar net kriterlere sahip olmasa da sıklıkla gözlemlenebilen bir diğer kavram ise “günlük hayatta sadizm” (everyday sadism) olarak adlandırılır.

Buckels ve arkadaşları bazı bireylerin başkalarına acı çektirmekten hoşlanma sebeplerini araştırma amacıyla çalışma yürüttüler. Bu çalışmaları sonucunda günlük hayatımızda internet korsanlarının, mobbing yapan amirlerin, güvenlik ile ilgili alanlarda çalışanların (polis, asker gibi) ve hatta politikacıların ellerindeki otorite ve gücü kullanarak zalimce davrandıklarını belirttiler. Bu kişilerin ebeveynleri, çocukken yaşadıkları çevre ve hayatlarında etkisi olan kişiler incelendiğinde, sadizme maruz kaldıklarını da görebiliriz. Bu durumda mağdurun sadist ile baş etmekte zorlandıkça onun özelliklerini içe atarak, zamanla ona acı çektiren sadist gibi davranmaya başladığını söyleyebiliriz.

Buckels ayrıca şiddet içeren bilgisayar oyunlarının ve dövüş sporlarının da günlük hayatta ortaya çıkan sadizmin farklı bir boyutu olduğunu ifade etti. Bu noktada kişideki sadistik arzuların toplum tarafından kabul edilmeyeceği, uygun bulunmayacağı için, kişinin toplumun kabul edeceği formlar olan bilgisayar oyunlarına ve dövüş sporlarına yönelerek süblimasyon savunma mekanizması kullandığını söyleyebiliriz.

Günlük hayatta sadizmin bir boyutu da ebeveyn çocuk arasında gerçekleşebilir. Ailesinden de aynı şekilde eğitim aldığını söyleyen anne ya da baba, benzer sadistik arzuların içe atılmasıyla çocuğu üzerinde hakimiyet kurup, onu aşağılayıp, başkalarının gözü önünde küçük düşürüp, güç duruma sokabilir. Bu sadizm nesiller boyu farkındalıksız bireyler ile bir döngü halinde devam edebilir. Ancak bir de şöyle düşünün: Ailesinde sadizme maruz kalmış kişi büyüdüğünde, zayıf insanları hedef almaktan hoşlandığında ve politikacı olmayı tercih ettiğinde neler yapabilir? Tarihte de görüldüğü gibi aşırı güç ve iktidar hırsı duyabilir, kendisi gibi düşünmeyen milyonlarca insana disiplin vermek için zamanında kendi çektiği acıları büyük bir düzende büyük kitlelere çektirebilir. Milyonlar ona karşı çıktıkça onları daha da iradeden yoksun hale getirmek için baskı uygulayabilir.

Milyonlarca insanı etkileyen sadistik politikacılar başka bir yazının konusu olarak yerinde dursun, biz aile içindeki sadizme tekrar yönelelim. Babasından sadistik davranışlara maruz kalmış ve bunu eserlerinde oldukça net bir şekilde inceleyebileceğimiz 20. yüzyılın en büyük yazarlarından birini Franz Kafka’yı inceleyelim. Çek asıllı Avusturyalı olan Kafka, geleneksel ve ataerkil Yahudi orta sınıf bir ailenin dört çocuğunun en büyüğü ve tek erkek çocuğudur. Varoluşsal kaygılar yapıtlarının çoğunda merkezde yer alır. Yaşadığı bu kaygının ve çıkmazın sebebinin babası ile olan iletişimsizliği olduğu izlenimi “Babaya Mektup” adlı kitabında edinilir. Bu mektup babasına ulaşmamıştır ancak yazarak ifade bulan arzular genel olarak babasından alamadığı temel güven ve kabul görme ihtiyacıdır. Bu eserdeki ifadelerle babasının sadistik arzularının Kafka’nın kişiliğinde ve eserlerinde nasıl şekillendiğini inceleyelim.

Babaya Mektup adlı eserinde Kafka, babasının mantığı ya da sorgulayarak edindiği düşüncelerini değil sadece kendi şahsını, bencil eğitim anlayışını baz alarak kendisine zorbalık yaptığını ifade eder. Babasının tutarsız bir mizacı olduğunu, sözcüklerle savaşarak ilişkilerinde hep haklı çıktığını ve kendisine sürekli bir şekilde hayal kırıklığı yaşattığını söyler. Kendisini babası ile ilişkisinde zorbanın kölesi olarak gören Kafka düşüncesini şu şekilde açıklar: “Böylece dünya benim için üç parçaya bölünmüştü: Bunlardan biri benim köle olarak, yalnızca benim için uydurulmuş ve hiçbir zaman –üstelik asla nedenini bilmeden- bütünüyle yerine getiremediğim kurallar altında yaşadığım dünyaydı. Sonra benden sonsuz uzakta olan, içinde senin yaşadığın, idareyle komutların dağıtılmasıyla ve bunların yerine getirilmemelerine kızmakla uğraştığın ikinci bir dünya vardı. Son olarak da diğer insanların mutlu, buyruklarından ve boyun eğmekten bağımsız olarak yaşadıkları üçüncü bir dünya. Ben her zaman yüzkarasıydım.” Babasının kendisini eğitirken hakaret, tehdit, haince mimikler, alay ve mağdur ifadesini kullandığını ancak fiziksel olarak hiç şiddet uygulamadığını söyler. Fiziksel şiddet uygulamasa da “…bağırman, yüzünün kızarması, pantolon askılarını telaşla çözüp sandalye arkalığında hazır bekletmen benim açımdan  neredeyse daha berbattı. Sanki ortada asılacak biri var gibiydi.” der. Burada fiziksel şiddet olabileceği beklentisi, küçük bir çocuğun kendisine dev gibi görünen bir babadan zarar görebileceği düşüncesi oldukça korkutucudur.

Babasıyla ilişkisinde annesine sığınma çabasının da yetersiz kalacağını çünkü annesinin de sadistik arzuları olan babadan bağımsız bir davranış örüntüsü geliştiremediğini belirtir. Bu durum annesinden ve babasından temel güven ihtiyacını karşılayamamış Kafka’nın Erik Erikson’un gelişim evrelerine göre diğer basamaklarda da ihtiyaçlarını karşılayamamasına sebep olan olaylar zincirine yol açmıştır. Kısacası temel güven ihtiyacı karşılananamış olan Kafka, zorba babasının karşısında kendi otonomisini geliştirememiş, girişimleri sebebiyle babası tarafından suçlandığı için bu duyguyu baskın olarak yaşayan biri olmuş, okulda başarılı olsa da bunun gerçek olabileceğine inanmamış, seçeceği meslek konusunda zorluklar yaşamış, aşk hayatında mutlu olamamıştır. Yazarak üretkenliğini ortaya koysa da eserlerinin basılıp okunmaya değer olmadığına inandığı için arkadaşı Max Brod’dan ölümünün ardından yazdıklarını yakmasını istemiştir.

Gelişim evrelerinden yakın ilişkileri ile ilgili daha detaylı bir inceleme yapılabilir çünkü romantik ilişkileri ile ilgili eserleri mevcuttur. Babaya Mektup, Sevgili Felice’ye Mektuplar ve Milena’ya Mektuplar adlı eserlere bakıldığında Kafka’nın Felice ile iki kez nişanlandığı ancak evlenmediği, evli olan Milena ile de imkansız bir aşk çerçevesinde yıllarca mektuplaştığı görülür. Evliliği babasından kaçmak ve ailesinden bağımsız olabilmek için uygun bir çıkış olarak görse de bu durumun babası ile denk olmak anlamına geleceği için kuşku uyandırıcı olduğunu şu sözlerle dile getirir: “Seninle aramda var olan bu son derece talihsiz ilişki içinde bağımsız olmak istiyorsam, seninle olabildiğince hiçbir ilişkisi bulunmayan bir şey yapmalıyım; gerçi evlilik yüce bir şeydir ve en saygın bağımsızlığı sağlar, ancak aynı zamanda seninle çok yakın ilişkidedir. Bundan kurtulmak istemek bu yüzden içinde bir tür delilik barındırır ve her çaba neredeyse bununla cezalandırılır.”

Kafka fiziksel durumu ile ilgili olarak da güven duygusundan uzakta olduğu, “Ancak hiçbir şeyden emin olmadığım için, her an varlığımın yeniden doğrulanmasına ihtiyaç duyduğum için, gerçek anlamda, kuşku barındırmayacak şekilde, tek başına, yalnızca bizzat açıkça belirlediğim bir şeye sahip olamadığım için, aslında mirastan yoksun bırakılmış bir erkek evlat olduğum için en yakınımdaki şeye, kendi bedenime de güvenim kalmamıştı elbette.” sözleriyle anlaşılır. Kafka’nın boyunun uzunluğu ve kambur oluşu ile ilgili beden algısına ilişkin kaygıları olduğu gibi, sindirim sistemi, ağrı bozukluğu ve uyku sorunları ile ilgili psikosomatik rahatsızlıkları da olduğu eserlerinden bilinir. Babasının Kafka’ya güven duymamasını Kafka’nın da içe attığı böylece kendisinden ve bedeninden sürekli bir şekilde kuşku duyan biri olduğu belirtilebilir. Bedenine güven konusunda bu kadar hassas olan birinin bedeninin de güvensizliğe ortak olarak, akciğer kanseri ile Kafka’nın erken yaşta hayatını kaybetmesine sebep olması da ironiktir.

Kafka’nın babası ile ilişkisi diğer eserlerindeki ana karakterlere de yansımıştır. En popüler eseri sayılabilecek Dönüşüm’de ana karakter Gregor Samsa bir sabah uyanır ve kendisinin insan boyutlarında bir böceğe dönüştüğünü fark eder. Böcek olduğuna şaşırmak ya da anlam vermek yerine ailesinin ekonomisini sağlayan kendisi olduğu için, işe nasıl gideceğini düşünür. Samsa’nın böceğe dönüşmesine sinirlenen babası, üzerine elmalar atarak onu mutfaktan kovalamaya çalışır, bu elmalardan biri ağır bir şekilde yaralanmasına sebep olur. Sırtında kalan bir elma çıkartılmaz ve iltihap oluşturur. Ailesinin onu gözden çıkardığını ve kendisi olmasa da bir düzenin devam ettiğini gören Samsa yemek yemeyi bırakır ve istenmediğini duyduktan sonraki gün odasında ölü bulunur. Babaya Mektup kitabını okuduktan sonra benzer bir baba-oğul ilişkisinin Samsa ile babası arasındaki ilişkide de görebiliriz. Böcek olduğuna şaşırmaya zaman bile bulamayan Samsa özellikle babasının çalışması gerektiği beklentisine ilişkin kaygı yaşar. Böceğe dönüştüğünün ailesi tarafından fark edilmesinin ardından babasının ona duyduğu nefretin ve sadistik davranışlarının arttığını hatta onu öldürmeye çalıştığını gözlemleriz. Kafka içinde bulunduğu ailenin birbirleriyle olan ilişkilerini kitaptaki karakterlerine de yansıtmış ve yazarak yaşadığı zorlu duyguları ifade etme şansı yakalamıştır.

Bunca açıklamanın ardından sadist davranan bir babası olsa da Kafka’nın sadist birine dönüşmediğini, örneğin hukuk eğitiminin ardından politikaya atılıp kitlelere etki eden sadistik davranışları olmadığını, hatta üretken bir yazar olup baş edemediği duygularını yazarak doyum sağladığını ve 20. yüzyılın en etkileyici yazarlarından biri olduğunu söyleyebilir miyiz? Kendisi yazılarına güvenmedikten ve ölümünün ardından yakılmasını istedikten sonra Kafka’nın hayatında bu sadizmin olumlu bir sonucu var mıdır gerçekten de?

 

Kaynaklar:

Buckels, E. E., Jones, D. N., & Paulhus, D. L. (2013). Behavioral confirmation of everyday sadism. Psychological Science24(11), 2201-2209.

Kafka, F. (2016). Babaya Mektup. İş Bankası Kültür Yayınları.

Günlük Hayatta Sadizm ve Kafka’nın Güven İhtiyacı

Yazı dolaşımı


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir